Anayasa Mahkemesi (AYM), HDP’nin kapatma davasına ilişkin yapılan ilk incelemeler sonucunda usulî eksiklik bulunması nedeniyle, hazırlanan iddianamenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na iadesine karar verdi.
İddianamenin iadesi kararına dair Cumhur İttifakı’ndan gelen tepkilerin başındaysa MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamaları yer alıyor. Bahçeli, yaptığı açıklamada AYM’nin terörle mücadele konusunda ilgisiz, hatta mesafeli bir tutum takındığını öne sürerek Anayasa Mahkemesi’nin kapanmasının ertelenemez bir hedef haline geldiğini açıkça ilân etti.
Bu sözlerin, Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi’ne karşı ilân ettiği savaşın ilk yansıması olmadığı gibi, kimseyi şaşırtmadığı da hepimizin malumu olsa gerek. Zira Bahçeli, yaklaşık iki ay önce yaptığı açıklamayla yeni anayasa sürecinde Anayasa Mahkemesi’nin mevcut durumunun ele alınması gerektiğini vurgulamıştı.
Bahçeli’nin çağrısının, Anayasa Mahkemesi’nden yalnızca şahsi rahatsızlığının ya da partisinin memnuniyetsizliğinin sonucu olduğunu kabul etmek yanlış olacaktır. Bahçeli’nin genel başkanı olduğu parti, AKP ile birlikte Cumhur İttifakı’nın temel öznelerindendir. Anayasa Mahkemesi’ni hedefe koyansa, MHP kadar da AKP’dir. Yeni anayasa tartışmaları yürütülürken AYM’nin düzenlenmediği “1921 Anayasası”nın referans gösterilmesi, “darbe karşıtlığı” ve “darbe artığı kurumları” kisvesiyle Anayasa Mahkemesi’nin ve hukuki denetimin hedef alınması AKP’nin bu konudaki tavrını da gözler önüne seriyor.
İktidar bloğu her adımında, yoluna çıkan taşları temizlemeyi hedefliyor. Alamadıkları her virajda, yaşadıkları her sıkışmada, çıkar sağlayacakları her meselede daha fazla kuralsızlaşmayı istiyorlar. Bazen kuralları ortadan kaldırıyorlar, bazense hukuk karşısında ayrıcalıklarını artırmak ve yargıdan bağışık tutulmak için harekete geçiyorlar. Patronların pek çok zaman dile getirdiği istikrar, hızlı karar alma ve uygulama vurguları da, sermaye sınıfının siyasi ortaklarının kimler olduğunu ve sermaye sınıfının çıkarlarını açık ediyor. İktidar ve patronlar el ele veriyor, “kuralsız” bir ülke için çabalıyor.
Emeğin sömürüsünde, kadın cinayetlerinde, eşitsizlik ve adaletsizlikte hiçbir kural ve hukuk tanımadan hareket etme arzusunun bir ayağını da hukuki denetimi ve hukuk güvenliğini ortadan kaldırmaya yönelik adımlar oluşturuyor. Denetlenme ve hesap verme fikri iktidar bloğunu da, sermaye sınıfını da rahatsız ediyor. Hangi gündem vesilesiyle ortaya çıktığından bağımsız olarak, Anayasa Mahkemesi’ne ve hukuki denetime yönelen her türlü kapatma tehdidini ortaklaştıran gerçek zemin ve değerlendirme bağlamı işte budur. Anayasa Mahkemesi’nin ve mevcut düzen içindeki denetim mekanizmalarının yeterli olup olmadığı bir yana; yaşanan kuralsızlıktan ve hukuksuzluktan yararlananlar bellidir.
Söylediğimiz gibi, Bahçeli’nin de AKP’nin de adımları bizleri şaşırtmıyor. Denetlenmek ve hesap vermek istemeyenleri şaşırtmanın yolu ise, hukukçuların da içinde bulunduğu bütün emekçilerin hızla yeni ve adaletli bir düzen mücadelesini yükseltmesinden geçiyor.
TKP’li Hukukçular