Herkesin umudunu kestiği bir ülkede kurtuluşa giden yolu açanlardan, kaç kişi olduğuna bakmaksızın en önce doğruya ve haklılığa olan güvenin gücünden, yüzyıllarca cahil bırakılıp sömürülmüş Anadolu halkında yeni bir ülkenin kurtuluşunu gören iyimserlik ve inançtan, yani 30 Ağustos’la nihayete eren o büyük mücadeleden ilham almaya devam ediyoruz.
Cumhuriyet’e giden yolu açan 30 Ağustos zaferinin üzerinden neredeyse bir asır geçti.
Yoksul Anadolu halkı ve onun elde avuçta ne varsa vererek ayağa kaldırdığı ordusu, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kararlı bir önderlik sayesinde topraklarını emperyalist işgalden kurtarmış, köhnemiş Osmanlı’nın küllerinden yeni bir cumhuriyet yaratmayı başarmıştır.
Anadolu’daki kurtuluş hareketinin kazanımları, emperyalist sistemin ezilen halkları için güçlü bir moral etki yaratmış, emperyalizmin yenilmez olmadığı hissini güçlendirmiştir. Sovyet sosyalizminin emperyalist hegemonların karşısına çıkışının doğrudan katkısıyla gerçekleşen çağdaş Türkiye’nin kuruluşu, emperyalizmin açık barbarlık ve kolonyalizm dönemini eskisi kadar rahat sürdüremeyeceğini ona hissettiren işaretlerden birisi olmuştur. Sovyetler Birliği’nin tartışılmaz etkisiyle bağımsızlıkçı ulusal hareketler moral ve güç kazanırken, genç Türkiye de bu tabloda anlam kazanmıştır.
Biz bir asır sonra;
Herkesin umudunu kestiği bir ülkede kurtuluşa giden yolu açanlardan,
Kaç kişi olduğuna bakmaksızın en önce doğruya ve haklılığa olan güvenin gücünden,
Yüzyıllarca cahil bırakılıp sömürülmüş Anadolu halkında yeni bir ülkenin kurtuluşunu gören iyimserlik ve inançtan,
Yani 30 Ağustos’la nihayete eren o büyük mücadeleden ilham almaya devam ediyoruz.
Ama gerçeklere de gözlerimizi kapatmıyoruz. Harekete geçirmeyen boş nutukların, çağını ve dönemini anlamaktan uzak nostaljik özlemlerin kimseye bir faydası olmadığını biliyoruz.
Kuruluşunda büyük bir meşruiyet ve haklılık olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilerici ve ilham verici döneminin, yerini kısa süre sonra emperyalizmle uzlaşmaya bırakmasının uzun ve sancılı bir ölümden başka bir anlam taşımadığını bugün çok daha açık görüyoruz.
Savaş alanlarında, cephelerde ölümüne bir mücadeleyle kazanılan bu bağımsızlık mücadelesinin sonra nasıl kaybedildiğini de biliyoruz.
Patronların, sermaye sahiplerinin halkın yarattığı değerlere nasıl çöreklendiğini, ihanet içindeki siyasetçilerin kendi koltuklarını korumak için ülkenin bağımsızlığını emperyalistlere nasıl peşkeş çektiğini biliyoruz.
Cumhuriyet bir asır sonra SEKA’yı koruyamadığı, TÜPRAŞ’a, TELEKOM’a, bunları yaratan işçilerine sahip çıkamadığı için kaybetti.
Ordusunu NATO’nun hizmetine verdiği, ülkenin sadece sınır hattında değil, tüm ülke sathında savunulması gerektiğini anlamadığı için kaybetti.
Cumhuriyet kaybetti, patronlar kazandı. Bu denklem çok açık şekilde görülmeden bir adım yol alınamaz. Türkiye sermaye sınıfı yıllar içinde güçlenir, kasalarını doldururken ülkenin için düştüğü durum tesadüf değildir. Türkiye gericilik-sermaye-emperyalizm kıskacında bitirildi.
O halde yapılması gereken bellidir… Emperyalizmle de, onun işbirlikçisi sermaye sınıfıyla da kavgamız bitmedi. Bu ülkenin emekçilerine de, Türkiye’nin yeniden zafer bayramları yaşayacağına da inancımız tam.
Türkiye Komünist Partisi